8 Ekim 2018 Pazartesi

Migreni aşı ile tedavi etmek mümkün mü?

Migren, yüz ve baş bölgesinin duyusunu alan (trigeminal) sinirin beyin sapındaki çekirdeğinin aşırı hassasiyeti sebebi ile meydana çıkan kronik bir hastalıktır. Migren, soğuk, ışık, koku gibi dış uyaranlarla tetiklenebildiği gibi, bu sinirin beyinde çoğu sistemle bağlantıları sebebi ile uyku, açlık, depresyon anksiyete gibi duygudurum bozuklukları da migren ataklarını başlatabilir. Nöroloji Eksperi Dr. Aslı Şentürk, migren hastalığından sarfedilen son tedavi yöntemlerini sizler amacıyla anlattı. Migrende ağrıyı temel şiddetlendiren trigeminovasküler düzenin damarlar üzerindeki tesiri ile baş ve beyin damarlarında genişlemedir. Çocukluk hem de bebeklik döneminde migren baş ağrısı görülebilir. Fakat ergenlikte hormonların tesiri gelişen yaş ile gerilim faktörlerinin de döneme girmesi ardından 35-45 yaş arasında ağrı sıklık ve şiddeti günlük hayatı etkiler duruma gelmektedir. Hastalar sinirin aşırı duyarlılığına yatkın doğarlar.

 10 sene evveline kadar migren tedavisi yalnızca ağrıyı gidermeye yönelik ağrı kesicilerden ve değişik hastalıklarda sarfedilen ilaçlardan oluşmaktaydı.  Botulinum toksin 1989’dan beri değişik çoğu alanda altın standart tedavi olarak konumunu bulmuş bir ilaçtır, kronik migrenin oluşum mekanizmasına özel olarak da FDA doğrulusunda 2009 senesinde onaylanmıştır. İlacın faaliyeti ve güvenliği binlerce çalışma ve hasta ile kayıt altına alınmıştır. Migren’de tüketimine dair çok net bilimsel ispatlar bulunmaktadır. Botulinum toksin kronik migren hastalarında ağrısız gün miktarını anlamlı olarak artırmakta ve hastaların hayat niteliği artışı ile günlük hayata geri dönmelerini sağlamaktadır. 

MİGREN TEDAVİSİNDE AŞI YÖNTEMİ

  Atak tedavileri yani migren atağı esnasında sarfedilen ilaçlar uzun süreli kullanıma makul değildir. Bunların başında etkin olduğunu herkezin bildiği triptan grubu ilaçlar gelir. Bu ilaçların ayda 6-8 tabletten çok kullanılamaması sebebiyle sık atak yaşamış ağrılı gün adedi 15 gün ve üzeri olan hastalarda botulinum toksin etkili ve güvenilir bir tedavi olarak kronik migrende tek onaylı tedavi seçeneğidir.

 İlaç teknolojisinin ilerlemesi ile migren tedavisine yönelik ilgi artmaktadır. Geçmişte tedavi edilemeyen çoğu hastalığın biyolojik ilaç devrimi ile bundan sonra tedavi edilebildiğini biliyoruz. Fakat bu ilaçlar inceleme geliştirme süreçleri ve üretim maliyetleri dolayısı ile yaşamı tehdit eden hastalıkların tüketimine önceliklidir. Migren aşısı (erenumab) olarak tariflenen ilaçta biyolojik ilaç grubundadır ve esas olarak -aşı- değildir. Migreni tamamiyle tedavi etmesi ve sonlandırması gibi bir hal yoktur. Enjekte edilen bir ürün olması sebebiyle halk arasında bu adı almıştır. Bu ilaç trigeminal sinir uçlarından salınan ve damarların genişlemesine niçin olan cgrp maddesinin bağlandığı damar üzerindeki alıcıları bloke etmektedir. 

MİGREN AŞISI NASIL UYGULANIYOR?

 Erenumab FDA doğrulusunda migren engelleyici (profilaksi) kullanım amacıyla onaylanmıştır. Aylık baş ağrılı gün adedinin 4-15 arasında bulunduğu hastalarda ayda bir enjeksiyon programı ile 3. Ayda hastaların aşağı yukarı %40’ında %50 oranında migren baş ağrılı gün miktarını azaltmıştır. Hayat tipi değişikliği, akut tedavilerin yetersizliği gibi hallerde migrene özel tasarlanmış bir tedavi seçeneğidir. Bununla birlikte aylık tedavi maliyetleri ve gerçek hayatta  hastaların baş ağrılı gün adedi üstüne faaliyeti dengesi eksper nörolog doğrulusunda değerlendirilmelidir. Ülkemizde bu tedavi şimdilik bulunmamaktadır ve sıhhat bakanlığı doğrulusunda onay alması bir vakit alacaktır.  Migren tedavisinde classic ilaçlardan yeteri kadar yararlanamayan hastalar amacıyla sinir blokajları da ekonomik alternatifler arasındadır. Aylık migren atağı adedi 3’ün üstünde olan, migren ağrısı gün adedi 8, baş ağrılı gün adedi 15 ve üzeri olan hastalarda ise günümüzdeki en etkin ve güvenilir ilaç botulinum toksindir. 

3 Ekim 2018 Çarşamba

Reflü şikayetlerini azaltmanın 4 yolu

Gastroözefageal reflü, yemeklerden sonra normal bireylerde, günde 8-10 defa yineleyen fizyolojik bir olay. Fakat bu fizyolojik proses kişide şikayet oluşturacak sendrom ya da bulgulara niçin oluyorsa, reflü hastalığının varlığından söz ediliyor. Reflü hastalığı, yemek borusuna kaçan asit ve başka sindirim elemanlarının yemek borusunun iç tabakasını aşındırmasıyla meydana çıkıyor. Reflünün sebebi yemek borusunun uzun süre, çok miktarda mide asidik içeriği ile teması. Sindirim elemanlarının mukozayla ilişki zamanı ve koruyucu faktörler arasındaki dengenin aşındırıcılar lehine bozulması hastalığın meydana çıkmasına niçin oluyor. 
 AĞIZA ACI SU GELMESİ ÖNEMLİ BİR BELİRTİ
Reflü hastalığının görülme sıklığı bütün dünyada arttığını bildiren Memorial Kayseri Hastanesi Gastroenteroloji Eksperi Dr. İbrahim Kemal Özdemir, obezitenin, reflü yükselişinde etkili olduğunu söyledi. Hastalığın en sık görülen belirtisinin göğüs kemiği gerisinde duyulan yanma hissi olduğunu açıklayan Özdemir, “Boğaza doğru acı su ya da yanma artması de sık görülen belirtilerdendir. Hem de yutma güçlüğü, karın ağrısı, göğüs ağrısı, bulantı hissi, geğirme de tipik açıklanan arasındadır. Hastaların çoğunda tariflenen sendromların eksper doktor doğrulusunda değerlendirilmesiyle reflü teşhisi konulmaktadır. Kalp, akciğerler, kulak, boğaz üzerindeki sendromların diğer hastalıklardan kaynaklanabileceği göz ardı edilmemelidir” dedi.
  DAHA AZ ŞİKAYET İÇİN BUNLARA DİKKAT!
 Endoskopi ardından net tespit konulduğunu bildiren Gastroenterolog, reflü şikayetlerinin azaltılması amacıyla yapılabilecekleri şu şekilde özetledi:   “Yaşam tarzındaki değişiklikler, hastalığın denetimini kolaylaştırmaktadır. Bu önerilere uyan hastaların % 15-25’inde sendromların ortadan kalktığı belirleme edilmiştir. 
· Aşırı yağlı ve salçalı yiyecekler, sigara, çok miktarda alkollü ve kafeinli, her türlü kolalı ve gazlı içecekler ile çikolata ve direkt olarak asit ihtiva eden yiyecek tüketilmemelidir.
 · Yemek düzeni oluşturulmalı, porsiyon miktarında abartıya kaçılmamalı, yemeklerden sonra 4 saat kadar ayakta ya da oturur halde olunmalı, yemekten derhal sonra uyunmamalıdır. Şikayetlerin haline göre yemek saatleri ve düzeni değiştirilmelidir. ·
 Gece göğsünde yanma hissi, öksürük ya da boğulma hissiyle uyanma şikayetleri varsa yatağın baş tarafının 10 santimetre kadar yükseltilmelidir. Yapılan incelemelerde sol yana yatarak uyumanın şikayetleri çoğalttığı belirlenmiştir.
 · Vücut ağırlığı en uygun sınırda değilse kesinlikle kg verilmelidir. Vücut ağırlığının en uygun sınırda olması, yani kilolu hastaların bu sınırlara dönecek şekilde kg vermeleri önemlidir.”

10 Nisan 2018 Salı

Karaciğer Enzimleri Neden Yükselir? Tehlikeli Midir?

Yükselmiş karaciğer enzimleri, karaciğerde iltihaplanmanın olduğunu veya hasarın geliştiğini düşündürür. Karaciğer hücresinde yüksek oranda bulunan bu enzimler, hücreler hasarlanınca daha fazla kana geçerler. Bunun sonucunda kan seviyeleri yükselir. Karaciğer enzimleri neden yükselir? sorusuna geçmeden önce bu enzimleri tanıyalım.

En Yaygın Kullanılan Karaciğer Enzimleri

AST (Asparatat Amino Transferaz)
ALT (Alanin Amino Transferaz)
GGT (Gama Glutamil Transferaz)
Alkalen fosfataz (ALP)
Karaciğer enzimleri denildiğinde akla ilk AST ve ALT gelir. Şikayeti olmayan kişilerde yapılan rutin kan tetkiklerinde bu testlerin hafif yüksekliğine sıokay rastlanır. Geçici hafif yükseklikler çoğu zaman ciddi bir karaciğer hastalığını göstermez. Ancak uzun süren yükseklikler ciddi karaciğer hastalıklarına sebep olabilir.

Karaciğer Enzimleri Neden Yükselir?
Karaciğerde iltihaplanmaya veya karaciğer hasarına neden olan her durum bu testlerin yükselmesine neden olur.

En sık nedenler:

İlos angelesçlar: Sık kullanılan ağrı kesici ilaçlar bu testlerin yükselmesine neden olabilir. Ağrı kesicilerin sıok ve yüksek dozda alınması riski arttırır. Örn: asetaminofen, ibuprufen, naproksen gibi… Karaciğer enzimlerini yükselten diğer ilaçlar: kolesterol ilaçları (statinler), bazı antibiyotikler, mantar ilaçları, bazı antidepresanlar (trisiklikler).
Karaciğer yağlanması (Hepatosteatoz): Hareketsiz yaşam tarzı, aşırı fruktozlu gıdalar (mısır şurubu) ve dengesiz beslenme alışkanlıkları bu hastalığın sıklığını arttırmaktadır. hiçbir şikayete neden olmadan karaciğer enzimlerini yükseltebilir. Uzun seneler devam ettiğinde siroza kadar ilerleyebilir. Ayrıntılı bilgi için Hepatosteatoz Nedir? isimli yazımıza bakabilirsiniz. Tedavi için ise Karaciğer yağlanmasının tedavisi ve önleme yöntemleri nelerdir? isimli yazımıza okumanızı öneririz.
Alkol: Uzun süre alkol alımı karaciğer hasarına ve testlerde yükselmeye neden olabilir. Alkol alımına devam edilirse süreç siroza kadar ilerleyebilir.
Hepatitler: Erişkinlerde Hepatit B ve C, çocuklarda ise Hepatit A daha sıokay görülür.
Otoimmün hepatit: Bağışıklık sisteminin karaciğer dokusuna saldırdığı ve iltihaplanmasına neden olduğu bir hastalıktır.
Zehirlenmeler: Zehirli maddelerin çoğunun ilk uğradığı ve işlendiği organ karaciğerdir. Özellikle mantar zehirlenmeleri ciddi karaciğer hasarına neden olabilir.
Hemokromatozis: Karaciğer başta olmak üzere birçok dokuda demir birikimi ile giden genetik bir hastalıktır. Karaciğerde birikten demir iltihabi süreci başlatır.
Bitkisel ilaçlar: Her bitkisel ilaç zararsızdır görüşü oldukça yanlıştır. Bazı bitkisel ürünler karaciğere ciddi zarar verebilir.
Polimiyozit: Kas güçsüzlüğüne neden olan iltihabi bir hastalıokay.
Kalp yetmezliği
Karaciğer kanseri
Obezite
Enfeksiyonlar: EBV, CMV gibi
Wilson hastalığı
Çölyak hastalığı
İltihabi bağırsak hastalıkları (ülseratif kolit ve crohn hastalığı)
Kan zehirlenmesi (sepsis)
Karaciğere yaralanmaları (darbeye bağlı yırtılma, kanama gibi)
Safra kanalı tıkanıklıklarında ve pankreas iltihabında karaciğer enzimleri yükselebilir.
Karaciğer Enzimlerinin Yüksek Olması Tehlikeli Mi?
Toplumda karşıl.  a.şılan hafif karaciğer enzim yükseklikleri çoğunlukla alkol, hepatitler (kronik), karaciğer yağlanması ve ilaç kullanımına bağlıdır. Hafif yükseklikler kısa dönemde ciddi bir hastalığa neden olmasa da uzun dönemde tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

Alkol nedenli yükseklikte kişi alkol alımına devam ederse, yağlanma sorunu olan kişiler hareketsiz yaşamaya ve düzensiz beslenmeye devam ederlerse uzun süreçte ciddi hastalıklar (siroz gibi) gelişebilir.

Testlerin aşırı yükselmesi tehlikeli bir durumdur ve tedavi gerektirir.

Karaciğer Enzimleri Yüksekliğinin Belirtileri
Enzimleri yükselten hastalığa göre belirtiler değişebilir.

En sık görülen belirtiler:

Halsizlik, yorgunluk, isteksizlik
Sarılıokay (Bkz: Sarılık Nedir?)
İdrar renginde koyulaşma
Dışokayı renginde açılma (renksiz)
Bulantı
Kusma
İshal
Ateş
Karında, bacaklarda şişlik
Karın ağrısı, karın sağ üst bölgesinde dolgunluk hissi ve ağrı
Karaciğer testleri yüksek kişilerde helloçbir belirti görülmeyebilir.

Karaciğer Enzim Yüksekliği Olanlarda Hangi Testlere Bakılır?

Doktorun şüphe ettiği hastalıklara göre farklı testler istenebilir.

En sıokay istenen testler:

Kan tahlilleri: total bilirubin, direkt bilirubin, tam kan sayımı, albumin
Hepatit Testleri: Hepatit A, hepatit B ve hepatit C gibi virüsleri saptamak amacıyla istenebilir.
Ultrason: Karın ultrasonu ile karaciğer yağlanması, kitleler, safra kesesi hastalıkları ayırt edilebilir.
Tomografi
MR: Karaciğer dokusunu ayrıntılı görmek amacıyla yapılabilir.

14 Mart 2018 Çarşamba

Neden Terleriz? Aşırı Terleme(Hiperhidroz) Neden Olur?

Yaz mevsiminin sıcak günlerinin gelmesiyle beraber aşırı terleme günlük yaşamlarımızda sorun oluşturmaya başlar. Peki, terleme aslında bir sorun veya bir hastalık mıdır? Aşırı terleme neden olur? Terlemeyi durdurabilir miyiz? Terlemeyi durdurmak sağlıklı bir durum mudur?

Terleme, aslında vücudun sağlıklı bir fonksiyonudur ve vücut ısısının normal limitler arasında tutulmasına, toksinlerin vücuttan atılmasına, sıvı ve elektrolit dengesinin korunmasına yardımcı olur. Ancak normalden fazla olması da istenen bir durum değildir ve rahatsız edici bazı sağlık sorunlarına neden olur.

Aşın terleme (hiperhidroz), yapısal nedenlere(birincil hiperhidroz) veya başka bir hastalığa bağlı olarak(ikincil hiperhidroz) terlemenin arttığı durum olarak tarif edilebiliriz.

Birincil hiperhidroz sorununa sahip kişilerin ter bezlerine giden sinirlerde normalden fazla bir uyaranın söz konusu olduğu düşünülmektedir. Bu hastaların akrabalarında da benzer sorunların olması, genetik bir geçiş olduğunu desteklemektedir. Aşırı terlemenin en sık görüldüğü bölgeler ayak tabanı, el içi, koltuk altları ve yüz bölgeleridir. Emosyonel stres, fiziksel aktivite ve yüksek ortam ısısı gibi durumlarda bu bölgelerde aşırı terleme ortaya çıkar ve bireyin sosyal hayatını etkileyebilecek sıkıntılara neden olur.

Aşırı terlemeyi kontrol altına almak için, kendi başınıza alabileceğiniz bazı önlemler vardır:

Serin tutan, pamuklu giysileri tercih edin.
Deodorant veya sprey kullanın.
Terlemeyi artıran yiyecek ve içeceklerden uzak durun.
Bulunduğunuz ortamı havalandırın ve serin tutun.
Endişe ve stresten uzak durun.
Bu önlemlere ilave olarak, bazı tedavi teknikleri kullanılarak da aşırı terleme sorunu kontrol altına alınabilmektedir;
Bu amaçla ağızdan alınan veya bölgeye uygulanan birtakım ilaçlar, iyontoforez yöntemi ve bazı cerrahi tedavi teknikleri söz konusu.

Aşırı terlemenin kontrol altına alınması konusunda, botulinum toksin uygulaması son yıllarda çok popüler hale gelmiştir. Terleyen bölgelerde deri altına minik dozlarda enjekte edilen ilaç, ter bezlerine gelen uyarıyı bloke ederek terlemeyi engellemektedir. Bu enjeksiyonun tek seferde uygulandıktan sonra 6-9 ay süreyle terlemeyi azaltarak kontrol altında tutabilmesi hastaları mutlu etmekte.

Kalp Ağrısı Neden Olur? Kalp Ağrısına Sebep Olan Rahatsızlıklar

Kalp Ağrısı Neden Olur?
İnsanların kalp ya da göğüs bölgelerinde bir ağrı ile karşılaştıklarında ilk olarak akıllarına kalp krizi gelmektedir. Esasında bu ağrılar farklı nedenlerden ötürü oluşabilmektedir. Günümüz itibariyle yapılmış olan araştırmalar göğüs bölgesindeki ağrıların yaklaşık olarak %25’inin kalbe dayalı olmadığını göstermiştir. Kalp krizi riski dışındaki kalp ağrıları, göğüs bölgesindeki sinir sıkışmaları, kaburga incinmeleri, yemek borusu rahatsızlıkları, akciğer hastalıkları ile kas sorunlarının yaşanıyor olması gibi nedenlerden oluşmaktadır. Şayet tekrarlanan kalp ağrısı yaşanıyorsa, özellikle de nefes alırken kalp ağrısı sık yaşanan bir durumsa en isabetli teşhisin yapılabilmesi için doktor muayenesinden geçmek şarttır. Bu doğrultuda doktorunuzun doğru bir teşhis koyabilmesi için ağrıların ne sıklıkla tekrarlandığını, ağrıların şiddetini ve nasıl bir ağrı hissettiğinizi doğru bir şekilde anlatmış olmak gereklidir. Fiziki muayene haricinde bazı test ve teknikler sayesinde de kalp ağrısının temel nedeni saptanabilmektedir.

Kalp Ağrısına Neden Olan Başlıca Kalp Rahatsızlıkları
Kalp krizi; kalp ağrılarının oluşması durumuyla karşılaşıldığında ilk akla kalp krizi gelmektedir. Kalp krizi, kalp organımıza kan taşıyan damarların tamamının ya da birinin pıhtı veya plak nedeniyle kapanmasıyla oluşmaktadır. Kalp krizi özellikle kalp ve göğüs bölgesinde rahatsız edici bir ağrı ile belirti gösterebilmektedir. Ayrıca nefes darlığının yaşanması, panik atak durumuna benzer bir ani kaygılanma durumu ve derin nefes alma ihtiyacı kalp krizi belirtileri arasında yer almaktadır. Ayrıca aşırı terleme, baş dönmesi ve mide bulantısı gibi durumlar da kalp krizinin diğer belirtileri arasında.

Kalp kası iltihabı; kalp krizi ile en çok karıştırılan kalp rahatsızlığı olarak bilinen kalp kası iltihabı, damar tıkanıklığına neden olmamaktadır. Kalp kası iltihabı, kalp ağrısının nedeni olabilmektedir ve kalp kası iltihabının temel nedenleri ve belirtileri; aşırı yorgunluk, kalp, göğüs ağrısı ve nefes darlığı.

Kalp zarı İltihabı; Kalbi çevrelemiş olan zarın iltihaplanması olarak isimlendirilen kalp zarı iltihaplanması tıp dilinde ‘’perikard iltihap’’ olarak isimlendirilmektedir. Kalp zarı iltihabı, kalp ağrısının nedenleri arasındadır ve bu iltihap sorununda ağrılar genellikle uzun süreli ve keskindir.

Hipertrofik kardiyomiyopati; kalp yetmezliği olarak da isimlendirilen bu rahatsızlık, kalp kasının kalınlaşması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu rahatsızlıkta kalp kası kalınlaştığı için kalbe kan pompalanması zorlaşmaktadır. Bu durum da kalp ağrısına neden olabilmektedir.

Mitral kapak prolapsusu; kalp kapakçıklarından birisinin düzenli ve doğru çalışmaması nedeni ile oluşan bir sağlık problemidir, kalp ağrısına neden olabilmekte.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Ağrısız Varis Tedavisi Nedir?

Temel olarak varis tedavisinde tedavinin öncesinde uygulanan bölgesel uyuşturma işlemi sayesinde tedavi sırasında bacakta ağrı duyulmasının önüne geçilir.
Bu işlem genel olarak tedaviye başlanmadan önce bacaktaki sinirlerin toplandığı kasık bölgesindeki ana sinir alanında yapılan “femoral blok” işlemi ile sağlanır.
DSC_0032-1000x461
Hasta uyanık ve son derece rahat
Hasta bacağında ağrıyı duymaz hale gelmesine rağmen dokunma hissini kaybetmez. Narkoz uykusuna dalmaz.
DSC_0021-1000x461
EVLA İşlemi Tamamlanırken
Ağrısız Varis Tedavisi sırasında hasta uyanıktır. Bel ve omurlarda yapılan belden aşağı uyuşturma işlemi olmadığı için çok daha risksiz bir işlem sonrasında lazerle varis tedavisi yapılır.
Varis Tedavinin Ağrısız olması hastanın konforunu artırdığı gibi hastanın bir takım korkularının da yok olmasını sağlar.
Ağrının olmaması hastanın tedavi sırasında tedirginlik yaşamamasını sağlar.

Lazer İle Varis Tedavisi

Varis tedavisinde ameliyatın yerini alan lazer tedavisi, tedaviye çok yeni bir boyut getirmiştir. Lazerle varis tedavisi ya da ameliyatsız varis tedavisi tüm dünyada varis ameliyatının yerini almaktadır. İşlem oldukça kolay, konforlu ve etkilidir. Lazer tedavisi görünen varislere değil onu oluşturan büyük damara (çoğunlukla safen toplardamarı) yapılır. Kalan varisler ya kendiliğinden kaybolur ya da kaybolmalarını hızlandırma için ek olarak köpük tedavisi uygulanır.
Lazerle varis tedavisinde temel ilkeler
Lazerle varis tedavisi, RF (aref diye okunur) ya da buhar yöntemleriyle varis tedavisi temel olarak birbirine çok benzer. Tüm tedavi basamaklar hemen hemen aynıdır. Sadece damarı içten kapatmak ya da iptal etmek için biri lazer enerjisini, biri radyofrekans enerjisini, diğeri de buharı kullanır. Her üç yöntem de damar iç duvarında ısı oluşturarak tedavi eder. Lazerle varis tedavisi aynı zamanda “endovenöz lazer ablasyonu” olarak da bilinir.
Lazerle varis tedavisinin ameliyattan en önemli farkı, narkoz gerektirmemesi, bacaklarda bıçak izi olmaması ve işlemden hemen sonra yürüyerek eve dönebilmenizdir.
Lazer ile varis tedavisi uygulaması
Lazerle varis tedavisinde narkoz kullanılmaz. Daha basit ve güvenli yöntemlerle ağrı kesilir. Bu sırada uyutulmanız gerekmez. Bazı hastalarımız işlem sırasında kitap okumak, bazıları müzik dinlemek isteyebilir. Her durumda tedavi işlemi ağrısız ve konforludur.
Lazer ve RF gibi yöntemler varisin kendisine uygulanmaz. Varisi oluşturan ve kapak yetmezliği olan ana toplardamara uygulanır. Bu damarlar bacağın ön yüzünde büyük safen toplardamarı, bacağın arka yüzünde küçük safen toplardamarı ya da bunların dallarıdır. Köpük tedavisi ise doğrudan varise uygulanır.
Lazerle varis tedavisinde hangi damarlar tedavi edilir?
bacaklar
Varis yanda  görülen büyük ya da küçük safen toplardamarının kapak yetmezliği ya da kapak yetersizliği ile oluşur. Bu damarların tüm uzunluğu ya da bir kısmında kapak yetmezliği olabilr. Bazen bir tek damar, bazen ise her iki bacaktaki toplam 4 damarda da kapak yetmezliği olabilir. Lazerle varis tedvisinde temel kural damar kapak yetmezliği nerede varsa o damarın tedavi edilmesidir. Varisi oluşturan asıl damar tedavi edildiğinde varis tekrarlamaz.
Adım adım lazerle varis tedavi işlemi:
Tedavinin en önemli basamağı daha önceden ayakta yapılan ultrason inceleme ile tedavi edilecek damarların haritasının ortaya konmasıdır.
Yapılan tedavi ameliyat değildir. Lazer işlemi olarak adlandırılır.
İşlem masasında ilk işimiz, işleme bağlı heyecen, korku ya da endişe olabilir diye damardan ilaç yaparak sizi rahatlatmaktır.
İşlem sırası uyumanız gerekmez ama siz isterseniz uyutabiliriz.
Bacağın işlem için hazırlığı yapılır.
Ultrason kullanılarak, vücuda hiç kesi yapmadan iğne deliğinden damar içine girilir ve lazer fiberi (plastik ince tüp) yerleştirilir.
Damar çevresine ek özel bir anestezi uygulanır. Bu anestezi, lazer tedavisinin daha da konforlu olmasını ve işlem sonrası ağrının azalmasını sağlar.
Lazerle varis tedavisi uygulanır. Gerekirse ek köpük tedavisi uygulanır.
Köpük tedavisi uygulaması
Her bir damarın lazer işlemi 10-15 dakika kadar sürer. Genelde bir ile dört arasında damar tedavi edilir. Tümü aynı seansta tedavi edilir. Ek olarak skleroterapi yapılırsa süre buna göre uzayabilir. Genel olarak bir tedavi işlemi başından sonuna 30-60 dakika sürer.
Varis tedavisinden sonra ağrı kesici ilaçlar başınızı döndürebilir diye sizi biraz dinlendirebiliriz.
Tedaviden sonra evinize yürüyerek gidebilirsiniz.
Varis tedavisi sonrası kendi başınıza eve dönebilirsiniz. Ama ağrı kesici ilaçlar baş dönmesi yapabileceği için 2 saat boyunca araba kullanmamanızı isteyeceğiz.
Bu nedenle yanınızda biri olursa daha iyi olur.
Kılcal varis tedavisinde ağrı kesiciler çok daha az kullanıldığı için tedavi sonrası süreç çok daha basittir.
Lazerle varis tedavisi o damarın kapatılması ya da iptal edilmesidir. Kişi tedaviye yürüyerek gelir ve tedaviden hemen sonra yürüyerek hastaneden ayrılır.
Lazerle varis tedavisi uygulamasında dikiş izi olmaz.
Endovenoz_lazer_tedavisi
Videolar bölümünde lazerle varis tedavisini baştan sonra gösteren ve anlatan videolar bulunmaktadır.
DSC_0021-1000x461Lazer fiberi Lazer fiberinin damara yerleştirilmesi
Yukarıdaki resimde lazer fiberinin ucu damar içine yerleştirilmiş hali şema ile gösterilmiştir.
Lazer ve kılıfının toplardamar içinde görünümü. Lazer ve kılıfının dışarıda görünümü.
Lazerin enerjisiyle damarın kapatılması
Aşağıdaki videoda  lazerin çalışma ilkesi izleniyor. Lazer fiberi yerleştirildikten sonra lazer enerjisi aktifleştirilerek bu damarı iptal eder. Ameliyatla çıkarılarak tedavi edilmesi gereken damar, ameliyat gerekmeden bir iğne deliğinden girilerek kapatılır.